30 Eylül 2010 Perşembe

ERGUVANLAR


11 Günlük koşuşturma,emlakçılar,gezilen evler,ev sahipleri,mutfak dar,salon küçük,aman bu da çok pahalı,yo bu semt hayatta olmaz derken sonunda evimizi bulduk.O kadar çok ev gezdik ki yenisi eskisi dubleksi yok olmadı içim ısınmadı .Kiminin banyosuna taktım kafayı,kiminin balkonuna.Tam umudumuzu kaybetmiş Ali yle cafenin birinde soluklanırken gazetede bir ilana gözümüz takıldı.Olmaz ya yinede şansımızı deneyelim diye evi görmeye gittik.
İçeri girdiğimde ilk gördüğüm manzara eve vurulmama yetti.Erguvan ağaçları ....hemde balkonumun dibinde,hemde elimi uzatınca dokunabileceğim mesafede....binanın önünde Ali nin vurgun olduğu yasemin çiçekleri arka tarafında erguvanlar ve bordoya boyanmış pencere pervazları hani o plastik olanlardan da değil ha  ahşaptan şahane görünen bordo çerçeveler.....banyosu mutfağı hiç birini görmez olduk karı koca ve tutuverdik evi 5 dakikada.Evden çıktığımızda ikimizde şok içindeydik bu kadar çabuk olmasına şaşırmış halde Ali sordu
-neden bu ev o kadar eve hayır derken neden bu ev....
-balkondaki erguvan ağacı desem bana gülermisin..
-:)
Velhasılı kelam dostlar cumartesi günü yeni bir ev ve beraberinde  yeni bir hayat başlıyor bizim için...


Bu 11 gün sadece ev aramakla geçmedi tabii ki.Talya ilk sinema deneyimini yaşadı.Gittiğimiz ilk film ise Tinker Bell ve peri kurtaran  Okulların açılmış olduğundan mıdır yoksa film çok rağbet görmedi mi bilinmez kocaa salonda tek başımıza izledik filmi.Talya ise mest oldu filmi izlerken.O heyecanı,sevinci gerçekten görülmeye değerdi.


Birde hastalık sıkıştırdı araya Taliş bu hengamenin içinde.2 Ayın içinde ikinci kez Otit yaşadık.Bu sefer ki geçen sefer yaşadığımızdan daha sancılı ve daha zor geçti ne yazık ki.3 Gün boyunca ateşini kontrol almaya çalıştık maaile.Ve zorunlu istikamet antibiyotik başlamak zorunda kaldık yine...neyse ki şu an iyi Taliş artık deniz yasak minik mercan balığıma:( banyoya bile kulak tıkaçları ile girer olduk o derece septiğiz artık:(

Ali nöbetçi olması fırsatından yararlanıp gidip kızımın yanına kıvrılıp ,kuzunun ensesini koklaya koklaya uyuyayım da yarın ki koli yapma,evi toparlama mesaisine enerji toplayayım

Uzaylı anne;göçer

Not:Aaaaa ben 33 oldum ,söylemesi bile seksi beee 33:))))))))

28 Eylül 2010 Salı

TAŞINIYORUZ


Taşınma dolayısıyla kapalıyız;) en kısa zamanda görüşmek ümidiyle.....

Yavrulara ve kendinize iyi bakın bana da bol şans dileyin olur mu?

17 Eylül 2010 Cuma

YENİ KAYIT

Yazacak yüzlerce şey var kafamın içinde.Ama ne hikmetse yeni kayıt sayfası karşıma çıkınca kilitlenip kalıyorum.Size saatlerce Allianoi nin sular altında kalışından duyduğum acıyı anlatabilirim.Ya da en sevdiğim mevsimin gelişinden dolayı yaşadığım sevinci,okuduğum kitaptan bahsedebilirim size,Talya ile yaptığımız keki bile saatlerce anlatabilirim yada bunların hepsine boş verip saçmalayabilirim geçmişe ve geleceğe dair...
Dedim ya anlatacak o kadar çok şey var ki kafamda bir düzene koyup kelimeleri yanyana getirebilme yetisi bana bu gece biraz uzak sanırım.
En güzeli Talya ile yaptığımız bir kaç çalışmayı ekliyeyim.Ne de olsa  kendi halinde bir anne-çocuk blogu burası değil mi konsept dışına çok da çıkmamak lazım;)
Çalışmamızın teması sonbahardı.





Talya ise guaj boyaları ile kendi temalı çalışmasını yaptı Ve resmine ilkbahar adını koydu




ve sonbahar ile ilkbaharın aşkı....
Gider ayak bir iki tavsiye bu okunası, bu  dinlenesi, bu da altına imza atılası...

16 Eylül 2010 Perşembe

GECİKMİŞ İTİRAF








Evet itiraf ediyorum ben bağımlı oldum.Her gece ev ahalisi uykuya daldığında , nutella kavanozunun başında buluyorum kendimi.Kavanozun dibini her görüşümde ise bu sondu,artık bu eve nutella giremez diyerek vicdanımı rahatlatmaya çalışıyorum. Peki başarılı olabiliyor muyum?Tabii ki HAYIR
.Çok değil 2 gün sonra  koca bir nutella kavanozu daha alınıyor eve.Ben ise;
-bu son kaşık ,yok buu bu son
-yok yaa az yiyorum bak sadece kenarlarındaki kalan çikolataları alıyorum diye diye  kavanozun yarısını mideye indiriyorum.

Ama bu sefer söz.Bu biten kavanoz sondu ,artık bu eve nutella giremez ...vallaaa....ama şimdi dibinde azcık kalmıştı atayım da ziyan mı olsun canım onu da kaşıklıyayım son... alla alla cidden son yaa


Resmin orjinal hali için tık tık 
***Fernando Botero

14 Eylül 2010 Salı

MAKAS,KAĞIT VE CAN SIKINTISI

Analı kızlı çok yoğunuz çokkk,hummalı bir şekilde  kesiyoruz yapıştırıyoruz,boyuyoruz.


 Bu bizim okul servisimiz, Talişin genel isteği üzerine en arka koltukta oturan bebeler Taliş ve Zeynep-miş.Farkındaysanız bir tek onların emniyet kemeri takılı o da genel istek üzerine tabii.Onun önündeki koltukta tek oturan ise Talişin tatlı belası Kayra...artık nasıl kinlendiyse Kayra'ya onu tek oturtma kararı verdi.En ön koltuktakiler ise İbrahim ve Mehmet-miş:)


Burada da tek oturan kız Taliş in yıldızının pek barışmadığı Beril.Arkasında ise Emre ve Beyza onların arkasında ikizler kıvırcık saçlı olan İdil diğeri Dila, en arkada tek oturan ise Sıla
Çocukların dünyaları hakkında küçücük bir oyuncakla ne kadar çok şey öğrenebiliyoruz....inanılmaz
.

Bu da otobüsümüzün önden görünüşü.Tahmin ettiğiniz üzere bunlarda servisçi amcamız ve yardımcı ablamız:)


Bunlar ise çiftlik hayvanlarımız ve çiftçi Ayşemiz.Kaynak işte bu site.


Ve en sevdiğimiz, muz ağacında ki maskara maymun.Talişin en sevdiği hikaye kahramanlarından biridir Maskara Maymun bu da onun şekil bulmuş hali:)Kaynak yine bu site
Bu postu da Talya'nın son dönemde ki favori şarkısı ile sonlandıralım arabada,evde heryerdeee Waka Wakaaaaaa :)

13 Eylül 2010 Pazartesi

.....


Murat Aras" Türkiye Yasama-Yürütme-Yürütme sistemine geçti."diye tweetlemiş...Bunun üstüne başka ne denebilir ki......

11 Eylül 2010 Cumartesi

HASANKEYF'E SADAKAT


Hasankeyf'i Kurtarmak: Kültürel Miras

Güneydoğu Anadolu'nun ilginç ve pitoresk köyü Hasankeyf'in tarihi çok eski dönemlere dayanır. Bölge dokuz uygarlığın tarihini barındırır ve Asur, Roma, Bizans, Artuk, Eyyübi ve Osmanlı'dan önemli arkeolojik ve kültürel izler taşır.
Ankara Üniversitesinden Prof. Dr. Oluş Arık tarafından 1986-2003 arasında yürütülen kazı buluntularına göre bölgede insan yerleşimi M.Ö. 4000 civarında başladı. İlk yerleşimciler büyük olasılıkla Dicle Nehri boylarındaki mağara ve vadilerde yaşamaktaydı. Asurlular ve komşu bölgelerdeki diğer topluluklar, kayalık mağaralarda yaşayan insanlara 'kefenen' (taş insanı) adını verdi.
Daha ileriki tarihlerde bölge Makedon, Pers, Sasani ve Roma egemenliğine girdi. Romalılar genellikle fethettikleri toprakların adını değiştirdilerse de, 7.yy.a kadar bölge antik Asurca ismi olan 'Castrum Kefa' (Taş Hisar) ile anılmaya devam etti.
15.yy'da Doğu Roma uygarlığının bağımsız kiliselerinden biri bu bölgede ortaya çıktı. Suriye kültürü ve halkı bu kilisenin çatısı altında gelişti. 'Cepha' (Suriye Piskoposluğu) 451'de Chalcedon Konsülünde bir piskopos tarafından temsil edildi.
7.yy'daki İslam hakimiyetinden sonra da Suriyeliler bölgede yaşamaya devam ettiler. Bölgenin ismi artık Arapça'da Castrum Kefa demek olan Hısn Kayfa olmuştu. Bu isim sonunda Hasankeyf haline geldi. Bir çok Abbasi valisinin yönetiminde kaldıktan sonra, 10.yy'da Hamdani ailesi tarafından bölgede bir eyalet kuruldu.
1090 yılı civarında Büyük Selçuklular bölgeyi ele geçirdi. 1102'de Büyük Selçuklulara bağlı Artuklu eyaleti Hısn Kaifa kuruldu. Selçuklu egemenliği Hasankeyf'in altın dönemi olarak nitelendirilir.
1236'da Hasankeyf Eyyübileri olarak bilinen eyalet kuruldu. 14.yy'daki Moğol istilasından sonra Anadolu'daki Akkoyunlu prensleri egemenliklerini Hasankeyf'e kadar genişlettiler. Osmanlı, Safevi (Pers), Eyyübi ve Akkoyunlu devletlerinin sınırında yer alan bölge, bu güçler arasındaki çatışmalardan nasibini aldı. Sonunda 1524'de Osmanlı egemenliğine girdi. O zamandan beri Anadolu birliği içinde yer almıştır.
Tüm bu sözü edilen tarihi, kültürel, dini ve arkeolojik önemine rağmen Hasankeyf yıllar önce bölgenin eşsiz mirası göz ardı edilerek planlanan Ilısu Barajının suları altında kalmak üzeredir.
Bu talihsiz baraj projesi, 10.000 yıllık tarihi 50 yıldan fazla ömrü olmayan bir oluşum için yok edecek. Onbinlerce yıllık kültür, din ve mimari geri dönülemez şekilde zarar görecek.
Baraj projesinin savunucuları tarihi kalıntıların bir kısmını koruyacak önlemlerin alınacağını belirtiyor. Ancak arkeologlar ve diğer uzmanlar hiçbir boyutta önlemin bölgede gerçek bir koruma planı kadar koruma sağlayamayacağına dikkat çekiyorlar.
1968 Kasımında UNESCO Kamu veya Özel Çalışmalar tarafından Tehlikeye Atılan Kültürel Mülkiyetin Korunması Hakkında bir dizi tavsiye yayınladı. "Sosyal ve kültürel kalkınmayı sağlamak kadar, insanlığın kültürel mirasının korunmasını sağlamak da hükümetlerin görevidir. Alınacak önleyici ve düzeltici önlemler kamu veya özel çalışmalar tarafından tehlikeye maruz kalan kültürel mülkiyeti korumayı yada kurtarmayı amaçlamalıdır." UNESCO'nun tavsiyeleri Türkiye ve projeyi finanse eden konsorsiyumu desteklemeyi planlayan pek çok başka Avrupa ülkesi tarafından onaylandı.

***Doğa derneği.

Hasankeyf ve Dicle vadisinin UNESCO dünya miras alanı olarak koruma altına alınmasını,Ilısu baraj projesinin iptali için Doğa Derneğinin başlattığı imza kampanyasına destek oluyor bu kültürel kıyıma DUR diyoruz...

8 Eylül 2010 Çarşamba

YAZ BİTERKEN

Bu yaz bizim için bol atraksiyonlu geçti-6 yıldır olduğu üzere gelenek bozulmadı -Bu yazın son günlerinde ise babaanne-dede ikilisini mutlu etmek için Ali'nin ailesinin yayladaki evin de aldık soluğu.Antalya'nın cehennem sıcağına inat şahane bir hava ile karşılaştık.Serin,puslu,yağışlı kısaca tam benlik;)
Asıl niyetimiz orada bir iki gün kalıp ara verdiğimiz ev arama çalışmalarına hız vermekti ama Talya  faktörü devreye girdi ve bir hafta yaylada konaklayıverdik.Talya ise halinden fazlaca memnun tüm gününü orada ki çocuklarla oynayarak geçirdi.Doğa yürüyüşlerine çıktı,bir kurbağa ile aynı oda da uyudu:) kirpi ve kertenkele gördü. Babaannesi ile beraber adaçayı topladı.Torosların mis gibi havasını ciğerlerine doldurdu.


Ben ise Talya'nın bu tam bağımsız halinden sonuna kadar faydalanan hain anne modelindeydim.Tüm günü evin terasında,sallanan koltuğa tüneyip; elimde kahvem kitap okuyup aylaklık yaparak geçirdim.Torosların tepesinde, İnce Mehmet'i okuma keyfi ise müthişti.Her ne kadar ayrı mekanlar gibi dursa da aynı coğrafya da,aynı kekik kokularını içine çekerek bir film platosundaymışçasına su gibi akıp gitti İnce Mehmet.Ardından Tırpan geçti elime Ali'nin annesinin masumiyet müzesinden( hiç bir şeyi atmaya kıyamayıp evindeki gömme dolapta sakladığı için o dolaba masumiyet müzesi adını koydum:)).İki kitabında baskı yılları 1970 ler kitaplar fazlaca yıpranmış ama o sayfaların kokusu yok mu......müthişşş

Bu kısa moladan sonra evin sıradan  rutini Talya 'yı fazlaca sıkmaya başladı.Bu kış kreşe yollamayı da düşünmüyoruz.Talya ise bitmeyen bir merakla her gün okulunun ne zaman açılacağını soruyor.Bu çocuğu mutlu edemediğimi düşünüyorum bu ısrarlı hallerini görünce.
Neyse ki her gün onu oylayacak bir şeyler bulmaya çalışıyoruz Ali ile beraber geçen günlerde ise bayram kartları hazırladık anneanneye ve teyzeye


Ne yazık ki bitmiş hallerini çekmeye fırsat bulamadan postaneye yollandı bizim sevimli bayram kartları.
Ve son dönemde babasının favorisi olan bir yaz çalışması Talişin el kalıbıyla yaptığımız güneşimiz nedendir bilinmez Ali de bende çok sevdik bu sevimli güneşi

Ve bayram...çokk uzun yıllar geçti bu tarz dini ritüelleri kutlamayalı.Bayramın tek anlamı var benim için tatil
ne yazık ki bu tatil de  İstanbul'a gidemiyorum malumunuz ev bulma,taşınma vs işler var beni bekleyen.Bayram kutlamadığımız için bayramlık alma,el öpme seranomilerinin olmadığı yayla evine kaçıyorum 2 günlüğüne.Kitap okuyup,kurbağa görmeye;)

5 Eylül 2010 Pazar

NEHİR'E

                  Ah be çocuk, sen tek başına akacak kadar büyümedin ki.....



http://fizy.com/#s/1aj5ii

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails